Motivasyon Teorileri ve Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi

Erdem ZENGİN
23 min readApr 26, 2021

--

1. Motivasyon

Motivasyon teriminin Türkçe karşılığı güdü, saik veya harekete geçmedir. Motivasyon bir insanı belirli bir amaç için harekete geçiren güç demektir. Bireyleri bilinçli ve amaçlı işlerde bulunmaya yönelten dürtü veya dürtüler bileşkesidir. Bireyin örgüt içerisindeki davranış şeklini, gayret düzenini ve zorluklar karlısında direnç düzeyini belirleyen içsel psikolojik güçler olarak tanımlanmıştır.

Tanımların tümü genel olarak motivasyonu; bireyin harekete geçiren, davranışlarını şekillendiren ve davranışın devamlılığını sağlayan içsel psikolojik ve dışsal ekonomik araçların neler olabileceği üzerinde durmaktadır.

Yapılan bu tanımlara göre motivasyonun üç temel özelliği bulunmaktadır.

1-Harekete geçirici

2-Hareketi devam ettirici

3-Hareketi veya davranışları olumlu yöne yönelticidir.

Motivasyon, bilimsel olarak insanların davranışları, istekleri ve ihtiyaçlarını açıklamada kullanılır. Örneğin insanların yaptıkları eylemleri neden yaptıklarını anlatmak için kullanılabilir. Motivasyon (ing. Motivation) kelimesinin kökü yine İngilizcede kullanılan “motive” kelimesine dayandırılabilir ve bu kelimenin Türkçe tercümesi “güdü” olarak yapılabilir. Yani aslında motivasyon ile kastedilen insanların eylemleri arkasındaki güdüdür.

“Güdü” kelimesinin de tanımı, motivasyon kavramının anlaşılması için önemlidir. “Güdü” kelimesini basitçe bir eylemin sebebi olarak tanımlamak mümkündür. Örneğin acıkan bir kişinin açlığını gidermek için yemek yemesi veya bir çalışanın işinde terfi almak için kendisine verilen işi en mükemmel şekilde yapmaya çalışması birer güdü örneğidir.[1]

2. Motivasyon Teorileri

Motivasyona yönelik kuramlardan herhangi biri, bireylerin sergiledikleri davranışın nedenleri ile bu davranışa neden olan süreçleri açıklamaya çalışmaktadır. Pek çok kuram genellikle her ikisinden ziyade birisi üzerinde daha güçlü şekilde odaklanma eğilimi göstermektedir (Tosi vd., 1990: 268)[2]. Motivasyon kuramları kapsam-gereksinim (content-need) ve süreç (process) kuramları olmak üzere iki kısımda incelenebilmektedir.

2.1.Motivasyonda Gereksinim Kuramları

Gereksinim(content-need) kuramları, insanların güdülerini ve bunların göreli güçleri ile insanların bu güdüleri tatmin etmek için peşine düştüğü hedefleri tanımlamakla ilgilidir. Yani kapsam/gereksinim kuramları, gereksinimlerin doğasına ve insanları neyin güdülediğine önem vermektedir(Mullins,2002: 426)[3].

Gereksinim kuramları genel olarak Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Kuramı, Alderf’in E.R.G kuramı ve Murray ve McClelland’ın Gereksinimler kuramını içermektedir.

2.1.1. Murray’ın Gereksinimler Kuramı

İhtiyacı eksen alan önemli kuram İhtiyaçlar gösterisi (manifest) kuramıdır. Bu kuram Muray ce arkadaşlarının 1930’lu yıllarda Harward psikoloji kliniğinde yaptıkları çalışmalarda geliştirilmiştir (Anık, 2000: 103)[4]. Murray’a göre kişilik değişik yoğunluktaki ihtiyaçların tesiri altındadır. İhtiyaçlar, bunların kişiyi nasıl güdülediği ve bu güdülerin kişilerde nasıl karşılık bulduğunun açıklamaya çalışan Murray, ihtiyaçlar ve kişilik arasında doğrudan bağlantı kuran ilk araştırmacıdır (Karadoğan Doruk, 2015:187)[5]. Murray ihtiyaçları ayrıntılı bir şekilde sınıflandırmıştır. Murray’a göre ihtiyaçlar kendi başına güç oluşturan varsayımsal bir yapıdadır. Bu ihtiyaçlar bireyin organizmasını harekete geçirerek bireyi belirlenen amaçlara yöneltmektedir. Murray’a göre birey ihtiyaçlarının bir bölümü fizyolojik süreçlerden kaynaklanmakta, bir bölümü çevre uyaranlarınca belirlenmekte olup, bu ihtiyaçlara duygular eşlik etmektedir.

Murray’ın (1955), pek çok sınıflandırmaya tabi tuttuğu, davranışa yön verdiği düşündüğü ve her bireye bir karşılığı olan kendisinden sonra gelen araştırmacılar için önemli veriler sunana 20 tane temel ihtiyaç vardır (Karadoğan Doruk, 2015: 187)5. Bunlar birbirinden daha güçlü olmayıp her bir kişiye ve ortamına göre başatlık kazanabilir ve davranışların belirleyicisi olabilirler. Murray bu düşüncesinin bir sonucu olarak insan ihtiyaçlarının bir listesini yapmıştır. Murray’ın saptadığı ihtiyaçlar Tablo 1’de sunulmuştur (Ercoşkun ve Nalçacı, 2005: 361):

Murray’a Göre İhtiyaçlar

Murray’ın belirlediği bu ihtiyaçlar, her bireyde farklı düzeyde bulunup, farklı düzeyde etki sağlamaktadır. Murray’a göre bireyde en güçlü olan en fazla gereksinim duyduğu ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçlar birbiri ile ilişkili olup, birbirlerini olumlu ve olumsuz etkileyebilmektedir. Bazen gereksinim duyulan birkaç ihtiyaç bir araya gelerek, bireyi amacı doğrultusunda yönlendirebilmekte, bazen bir ihtiyaç diğerinin yerine geçebilmekte, bazende bir ihtiyaç, diğer ihtiyaca olan gereksinimi engelleyebilmektedir (Ercoşkun ve Nalçacı, 2005: 361)[6]. Bireylerin gereksinim duyduğu ihtiyaçlara belirgin duygular eşlik etmekte, bu duygular, güçlü veya güçsüz, sürekli veya geçici olabilmektedir (Kartal, 2003: 12)[7].

2.1.2. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi

Bir bireyin davranışının araştırılması davranış zincirini tamamlayan bir veya daha fazla hedeften itibaren birkaç eylem ile tanımlanabilir (Reiss, 2004, s. 179)[8]. Davranışçı teorileri modern bir ortam çerçevesinde değerlendirmek ilginç ve öğreticidir. Bu açıdan Maslow’un teorisi davranışsal açıdan mükemmel bir kaynaktır (White ve Pierce, 2000, s. 697–698)[9]. Maslow ilk olarak 1954’te insanların işleri ile ilgili olarak motivasyon ve kişilik kavramları ile çeşitli kişisel ihtiyaçları nasıl karşıladıklarına dair teori ortaya koymuştur. Çalışmasında insanların genel olarak aynı sırayı takip ettikleri bir ihtiyaç tanıma ve memnuniyet modeli olduğunu ileri sürmüştür (Gawel, 1997, s. 1)[10]. Maslow’un teorisi felsefi, metodolojik ve hiyerarşik gerekçeler ile eleştirilmiştir. O insan ihtiyaçlarını daha düşük derecelerden daha yüksek seviyelere kadar çeşitlilik oluşturduğunu ifade etmiştir. Çalışmasında bir ihtiyaç yeterli bir şekilde yerine getirilince bireyin bir üst ihtiyaca geçeceğini vurgulamıştır ( Brenner, Carmack ve Weinstein, 1971, s. 359)[11].

Maslow’un çalışmaları genel itibari ile manevi yönden fazla incelenmemiştir (Bouzenita ve Boulanouar, 2016, s. 68)[12]. Maslow ahlak sisteminin insan doğası hakkında bilinenlere bağlı olduğunu iddia etmiştir. Ahlaki felsefenin tam olarak anlaşılması için bireylerin psikolojik bakış açılarına odaklanmaları gerektiğini vurgulamıştır (Dennis ve Powers, 1974, s. 57)[13]. Bu açıdan Maslow’un teorisini araştıranlar genellikle nitel yaklaşımları tercih etmektedirler. İnsanların arzularını, ihtiyaçlarını analiz etmek ve Maslow’un görüşlerini değerlendirmek için karma bir yöntem de kullanılabilir (Saeednia, 2011, s. 3089)[14]. Bu açıdan uygulamada daha önce gerçekleştirilen nitel, nicel ve karma yöntemli çalışmaların bütününden yararlanılarak sonuçlar nicel veriler ışığında değerlendirmeye koyulabilecektir.

Maslow zor problemler karşısında kişisel gelişimin evrensel bir yol haritasını vererek ileri düzeyde bir ihtiyaçlar hiyerarşisi oluşturmuştur. O bir önceki ihtiyacın bir problemi farketme ile çözülebileceğini ifade etmiştir (Ventegodt, Merrick ve Andersen, 2003, s. 1051)[15]. Sürekli genişleyen ihtiyaç sisteminde; Maslow’un ihtiyaçlar teorisini tam olarak anlayabilmek için ihtiyaç sisteminin bazı temel özelliklerini dikkate almak gerekmektedir. Bu açıdan çalışma ihtiyaçlar hiyerarşisinin yanında (Chung, 1969, s. 224)[16] yaşam tarzları ve girişimcilik niyeti ile literatüre dinamik ve kapsamlı katkılar sağlaması amaçlanmaktadır.

Memnuniyet eksikliği ilerlemenin önünde bir engeldir (Adler, 1977, s. 445)[17]. Taormina ve Gao çalışmalarında Maslow’un beş temel ihtiyacın tamamının tatmin edilmesinin bireylerin yaşam memnuniyeti ile pozitif ve anlamlı şekilde ilişkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

Temel ihtiyaçlar diyebileceğimiz en az beş temel ihtiyaç grubu vardır (Maslow, 1943, s. 392)[18]. Psikologlar ihtiyaçların belli bir önceliğe sahip olduğunu ifade ederler. Temel ihtiyaçlar karşılandıkça birey daha üst ihtiyaçlar arar. Temel ihtiyaçlar karşılanmadığı durumda daha yüksek ihtiyaçları karşılama çabaları ertelenmektedir. Bu açıdan Maslow beş temel ihtiyacı aşağıdaki gibi sıralamışlardır. (Dye, Mills ve Weatherbee, 2005, s. 1377)[19].

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi

Fizyolojik İhtiyaçlar

Bireylerin hayatta kalmak için yeni gereksinimleri anlamında acil ihtiyaçları vardır (Smith, 1991, s. 423)[20]. Yani insanlar hayatta kalabilmeleri için yiyecek, su ve hava dahil olmak üzere temel ihtiyaçlara gereksinim duyarlar (Milheim, 2012, s. 161)[21]. Maslow her bir ihtiyaç türünün (veya seviyesinin) kavramsal olarak ilişkili oldukları çeşitli durumları birlikte açıklamanın ötesine geçmiştir. Mesela hayatta kalmak için gerekli olan su eksikliği, organizmayı su aramaya iten su ihtiyacını oluşturan şeydir. Başka bir örnek vermek gerekirse; iş, bir ihtiyaç olarak değil onun olmayışı asıl ihtiyacı tanımlayan şey olarak ifade edilebilir (Taormina ve Gao, 2013, s. 156)[22]. O halde girişimcilik niyeti açısından bakıldığında girişim bir ihtiyaç olarak değil onun meydana getirilmemesi (işsiz kalmak gibi) asıl ihtiyacı tanımlayan şey olarak ifade edilebilir.

Belirli bir ihtiyaçtan duyulan memnuniyet ne kadar yüksek ise ihtiyacın önemi o kadar düşük ve bir sonraki ihtiyaç düzeyinin önemi o kadar yüksek olur (Berl, Williamson ve Powell, 1984, s. 34)[23]. Taormina ve Gao uygulamalarında fizyolojik ve saygı ihtiyacının karşılanmasının önemli olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca fizyolojik ihtiyacın diğer dört ihtiyaç seviyesi için belirleyici bir rolü olsa da çalışmalarında kendini gerçekleştirme ile yüksek bir korelasyona sahip olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

Güvenlik İhtiyaçları

Fizyolojik ihtiyaçlar nispi olarak iyi bir şekilde bölümlenmiş ise yeni bir ihtiyaç olarak değerlendirebilecek güvenlik ihtiyacı meydana gelir . Güvenlik ihtiyacı psikolojik ve fiziksel tehditleri en aza indiren, iyi olma hissini teşvik eden istikrarlı, düzenli ve kontrollü bir ortam gereksinimine odaklanır.Yani insanların emniyete veya güvenliğe ihtiyaçları vardır. Güvenlik ihtiyacı hayatta kalmak için önemlidir fakat fizyolojik ihtiyaçlar kadar zorunlu değildir. Güvenlik ihtiyaçları; istihdam, sağlık, güvenli yerleşim yeri ve çevre unsurlarından oluşmaktadır (Zakaria ve Malek, 2014, s. 43)[24].

Güvenlik ihtiyacı karşılanmadığında korku, endişe ve kaygılara sebep olabilir. Maslow hiyerarşisinde korkuların giderilip, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi ile piramidin bir üst seviyesine çıkılabileceğini ifade etmiştir (Zalenski ve Raspa, 2006, s. 1123)[25]. Podeschı ve Podeschı çalışmalarında egemen (baskın) olan bireylerin kendine güven duygusu yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca bu tarz bireylerin kendine güvenen, yüksek öz değerlere sahip ve genel itibari ile yetenek veya üstünlük duygularına sahip olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca alt kademe bireylerde ise utangaçlık, çekingenlik, korku ve öz bilinç gibi duyguların olduğunu ortaya koymuşlardır. Uygulamalarında Maslow’da en önemli olanın insanda güven ve özgüvenin bir arada olduğu durumlarda egemenlik (baskın) / itaat’in önemsizleştiğini çalışma sonuçları ile ifade etmişlerdir.

Ait Olma İhtiyaçları

Temel güvenlik koşulları yerine getirildikten sonra ait olma ihtiyacı ortaya çıkar. Bu alan aidiyet, dostluk ve sevgiye olan ihtiyacı içerir (Benson ve Dundıs, 2003, s. 316)[26]. Ait olma ihtiyacı; arkadaşlıklar, romantik ilişkiler ve aile gibi unsurların yanında sosyal ve dini grupların desteği ile de gerçekleşebilmektedir. Maslow bu ihtiyacın fizyolojik ve güvenlik ihtiyacından daha az temel oluşturduğunu ifade etmiştir.

Bireylerde daha düşük ihtiyaçların (fizyolojik, güvenlik ve ait olma) karşılanması onların daha yüksek ihtiyaçları (saygı ve kendini gerçekleştirme) aramalarına sebep olabilmektedir. Taormina ve Gao çalışmalarında aileden verilen duygusal desteğin ait olma ihtiyacını desteklediğini ve bu desteğin mutlu bir aile yaşamı için kritik olduğunu vurgulamışlardır. Ayrıca bazı toplumların eğitim yolu ile kendilerini geliştirdiği, daha fazla eğitim alan bireylerin toplumun diğer üyeleri tarafından daha fazla kabul gören aidiyet hissiyatı verebileceğini ifade etmişlerdir. Çalışmalarında bireylerin aylık geliri ne kadar az olur ise ait olma hissi o kadar fazla olduğunu hissettiklerini de ortaya koymuşlardır. Deibert ve Walsh (1981, s. 170) ise çalışmalarında öğrencilerin bilişsel öğrenmelerini gerçekleştirdiklerinde ya da bu ihtiyaçları tatmin edildiğinde grup içerisinde kendilerini güvende hissettikleri ve dolayısı ile çoğunluğun ait olma duygusuna sahip olduğunu çalışma sonuçlarında ortaya koymuşlardır.

Saygı İhtiyaçları

Maslow insanoğlunun gündelik hayattaki deneyimleri ile gündelik yaşamda belli bir yapıya sahip olduğunu belirtmişlerdir (Zalenski ve Raspa, 2006, s. 1121)[27]. Bu açıdan saygı ihtiyacı; bireylerin kurum (işletme veya yer) içinde veya dışında prestije sahip olmaları ile ifade edilebilir.İnsanlar hedeflerini gerçekleştirdiklerinde rahatlık hissiyatları bu seviyeye gelmelerini sağlar. Bu durum aynı zamanda bireyin kendisinden ve başka bireylerden gelen başarı seviyesi veya statüsünü ortaya koymaktadır. Yani bireyin başarısı, güven düzeyi, saygısı ve ait olduğu grup içerisinde sahip olduğu statüsünden doğan memnuniyet hissiyatı gibi durumlar özgüven (saygı) ihtiyacını karşılanmasında kilit rol oynamaktadır (Urwiler ve Frolick, 2008, s. 84)[28].

Bu aşamada saygınlık, başarı ve başkaları tarafından tanınma ile birlikte benlik saygısının gerçekleşmesi söz konusu olabilmektedir (Cao vd., 2012, s. 171). Milheim (2012, s. 165–166) öğrenciler üzerinde yapmış olduğu çalışmasında bu aşamada bireylerin saygın, değerli hissetmeleri ve performanslarına yönelik güven duygusunu kazanmaları gerektiğini ifade etmiştir.

Kendini Gerçekleştirme

Gelişmeye yönelik bireysel yeteneklerin optimal gelişiminde ve yerine getirilmesinde iyi bir yaşam üzerine yapılan vurgu kendini gerçekleştirmenin en iyi ahlaki gelişim sürecidir . Bu açıdan Maslow ve arkadaşları psikolojik sağlığı mükemmel olan insanları incelemeye karar vermişlerdir. Kriterleri negatif ve pozitif olarak ele almışlardır. Onlar olumlu kriteri kendini gerçekleştirme durumu olduğunu belirtmişlerdir. Bunun kesin olarak tanımlanması zordur. Ancak bu zorluğun belirli sınırlar çerçevesinde araştırılması literatüre farklı bir bakış açısı kazandırabilecektir.

Kısmi ihtiyaçlar tatmin edildiğinde birey kendini ve çevresini tam olarak tecrübe etmesi ile daha üst düzey bir gelişme için kendisini rahat hissedebilecektir (Sengupta, 2011, s. 102)[29]. Bu açıdan Maslow uygulamasında kendini gerçekleştirme ihtiyacını sınırlandırmamıştır. Ancak fizyolojik ihtiyaçlarının baskın olduğu motivasyon aşamasını sınırlandırmıştır.O halde kendini gerçekleştiren kişiyi karakterize eden değerler; bireyin kendi gereksinimlerine ulaşmadan önce karşılanması gereken evrensel temel insani ihtiyaçları (güvenlik, aidiyet ve saygı gibi) ile oluşabildiği anlaşılmaktadır (Podeschi, 1983, s. 96–97)[30].

Herhangi bir birey bir öğrenci yada arkadaş ile çalışırken daha önce olduğu durumdan daha aktif ve uyarlanabilir koşullar oluşturur ise bu kontrol edilebilir bir ilerlemedir (Murray vd., 1961, s. 576). College (1983, s. 84) öğrenciler üzerinde yaptığı çalışmasında iç kontrol konusunda güçlü bir inanca sahip olan bireylerin; fizyolojik, güvenlik, aidiyet, saygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarından büyük ölçüde memnuniyet duyduklarını çalışma sonuçlarında ortaya koymuştur. Ayrıca çalışmada şans faktörüne güçlü inancı olan öğrencilerin bu ihtiyaçlarından çok az tatmin oldukları ve başkalarının kontrolüne güçlü bir inancı olan öğrencilerin ise fizyolojik, güvenlik ve saygı ihtiyaçları konusunda çok az tatmin olduklarını uygulama sonucunda ifade etmiştir. Saunders ve diğerleri ise çalışmalarında psikolojik iyilik halinde varyantsa tek katkı sağlamayan değişken kendini gerçekleştirme olduğunu çalışma sonuçlarında ortaya koymuşlardır. Ayrıca çalışmalarında ihtiyaçlar hiyerarşisi ölçeğinin depresyonda gerileme, kaygı ve öfke ifadeleri ile ölçek içerisindeki en büyük farkı açıkladıklarını ifade etmişlerdir.

2.1.3. Alderfer’in E.R.G Kuramı

Literatürde “ERG” teorisi olarak anılan Alderfer’in ERG Kuramına göre (Existence-Relatedness-Growth Theory) insanların üç temel ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar “Varoluş”, “İlişki Kurma” ve “Gelişme” ihtiyaçlarıdır. Bu yaklaşım Clayton Alderfer’in Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, aidiyet-sevgi ihtiyacı, statü-saygınlık ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacını basitleştirerek geliştirmiş olduğu motivasyon yaklaşımıdır. Burada ihtiyaç sıralaması daha basitleştirilerek ele alınmaktadır (Koçel, 2005: 643)[31]. Clayton Alderfer’in bu ihtiyaçlar hiyerarşisini basitleştirmesinin temel sebebi Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin gerçek hayata uygun olmadığı sonucuna ulaşmış olmasıdır. ERG kuramına göre ihtiyaçlar üç temel kategoride ele alınmaktadır. Bunlar:

2.1.3.1.Var Olma İhtiyaçları (Exictence)

Bu ihtiyaçlar en alt düzeyde yer alan fiziksel refaha yönelik olan ihtiyaçlardır. İnsanın varlığını sürdürmesi ve varoluşunu devam ettirmesini sağlayıcı maddesel özelliğe sahip fizyolojik (yiyecek, su v.b) ihtiyaçlar ile koruma ve güvenlik gereksinimlerini kapsamaktadır. Bu gereksinimler Maslow’un kuramındaki bireyin var olması sebebiyle ilişkili olan fizyolojik ve güvenlik gereksinimlerine karşılık gelmektedir. İş gören bu gereksinimleri yaptığı iş karşılığında aldığı ücret, çalıştığı kurumun sağladığı olanaklar, özgür bir çalışma ortamı ile iş sağlığı ve güvenliği ile giderebilir (Çetinkanat, 2000; 16)[32].

2.1.3.2.İlişki İhtiyaçları (Releatedness)

Kişilerarası ilişkiler geliştirmeye yönelik ihtiyaçlardır. İlişki ihtiyaçları etkili bir iletişim sürecinde kişinin diğer kişilerle duygu ve düşüncelerini paylaşması ve tatmin olmasını içermektedir. İlişki ihtiyacı Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan sevgi ve ait olma gereksinimlerine karşılık gelmektedir. Diğer bir ifadeyle ilişki ihtiyacı bireyin diğer insanlarla ilişkilerini, duygusal destek, saygı, tanınma ve ait olma

gereksinimlerini giderecek doyumları kapsar. Bu gereksinimler çalışma ortamında iş arkadaşları ve sosyal ilişkiler; iş dışında ise arkadaşlar ve aile ile doyurulabilir (Çetinkanat, 2000; 17).

2.1.3.3.Gelişme İhtiyaçları (Growth)

Gelişme ihtiyaçları Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramında yer alan kendini gerçekleştirme ihtiyacına karşılık gelmektedir. Gelişme ihtiyaçları ayrıca bireylerin ilerlemesine yönelik başarı ve sorumluluk gibi gereksinimleri de kapsamaktadır. Alderfer’in varoluş ihtiyaçları Maslow’un fizyolojik ihtiyaçlar ve güvenlik ihtiyacına karşılık gelirken; ilişkisel ihtiyaçlar aidiyet ve sevgi ihtiyacına, gelişme ihtiyaçları ise statü ve saygınlık ihtiyacı ile kendini gerçekleştirme ihtiyacına karşılık gelmektedir.

Alderfer’in Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini basitleştirerek geliştirdiği ERG modelinde her ne kadar benzerlikler bulunsa da bu iki teori arasında farklılıklarda bulunmaktadır. Bu farklılıklardan en önemlisi ve ilki Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan sıralamada bir ihtiyaç giderilmeden diğer ihtiyaca geçilemezken Alderfer’in E.RG. kuramında iki farklı ihtiyaç hiyerarşik sıralama gözetilmeksizin aynı anda karşılanabilmektedir Ayrıca Alderfer’in E.R.G. modelinde çevresel değişkenlere önem verilerek kültürel özelliklerden kaynaklı bir farklılaşma söz konusudur (Onaran, 1981)[33]. ERG Teorisi Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi ile karşılaştırıldığında, ERG teorisinin daha esnek bir yapıya sahip olduğu ve bireyi eyleme geçiren gücün arkasında aile yapısı, eğitim, çevre ve kültür gibi değişkenlerin önemli olduğu görülmektedir (Tınaz, 2005: 10)[34]. Alderfer’in ERG kuramında ihtiyaçların giderilmesine yönelik ilk iki basamakta yer alan varoluş ihtiyaçları ve ilişkisel ihtiyaçlar tatmin edilmeleriyle şiddetlerini kaybetmelerine karşılık, gelişme ihtiyaçları tatmin edildikçe daha şiddetli hale gelmektedir (Şimşek, 1995: 213)[35].

2.1.4. Herzgerg’in İki Faktör Kuramı

Frederick Herzberg tarafından önerilmiş motivasyon teorisidir. Herzberg, Mausner ve Snyderman tarafından yapılan ABD Pittsburg’da “Pittsburg çalışmaları” olarak da geçen çalışmalarında; 11 işletmede, 200 mühendis ve muhasebeciye yönelik olarak “işinizde kendinizi ne zaman son derece iyi ve ne zaman son derece körü hissettiğinizi açıklayınız” sorularına verilen cevaplarla modeli uygulamışlardır (Herzberg 1970: 86; Luthans 1992: 159)[36]. Serbest görüşme tekniğinin uygulandığı çalışmada belirli koşulların yokluğunda çalışanların doyumsuzluğunu keşfetmiş. Ancak bu şartların olmasının da motive edici olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu motive edici özelliği olmayan ancak doyumsuzluk oluşturan dışsal faktörler, durum koruyucu hijyen yada sağlık etkenleri olarak ifade edilir (Davis 1984:67)[37]. Motive edici içsel faktörler; başarı, tanınma, büyüme imkânı, mesleki gelişme ve ilerleme (terfi), takdir, sorumluluk, koruyucu hijyen dışsal faktörler ise statü, maaş, ücret, iş güvenliği, kurum politikası, gözetim, yönetim uygulamaları, çalışma şartları, denetim tarzı, kişisel yaşantı, çalışma arkadaşları ve astlarla ilişkiler olarak sayılabilir . Hijyen faktörlerin motive edici özelliği yoktur. Ancak bu faktörler olmadan çalışanları da motive etmek mümkün olamamaktadır. Yani motive edici unsurların işlevini tam yapabilmesi için koruyucu şartlarla asgari koşullar sağlanmış olur. Herzberg’in teorisine başta gelen eleştirilerden biride ekonomik ücret faktörlerinden ücret faktörünü motive edici unsurlar arasında en alt kategoride değerlendirmesi hatta koruyucu faktörler arasına almasıdır (Sabuncuoğlu ve Tüz, 1991:106)[38]. Araştırmacılar tarafından sorgulanan diğer bir hususta “öykü anlatma” metodunun yanıltıcı olabileceğidir. Çünkü çalışanlar iş ortamında temin edici şeyleri kendilerine olmayanları ise dış faktörlere bağlama eğilimindedirler. Bir diğer eleştiri ise ekonomik ve sosyo — kültürel farklılıkları göz ardı etmesidir. Gelişmiş ülkelerede hijyen olarak değerlendirilen faktörler az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde motive edici olabilmektedir (Ataman, 2001)[39]. Ayrıca bireylere göre de hijyen ve motive edici faktörlerin değişebilirliği değerlendirilmemiştir.

Bütün bu olumsuz değerlendirmelere rağmen bu teori, Maslow’un teorisinin çalışma hayatına uygulanabilir hale getirmesi ve Maslow’un teorisinin eksikliklerini gidererek işin içeriği kavramı ön plana çıkarılmış ve iş zenginleştirme tekniği motive edici faktör olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.

2.1.5. McClelland’ın Başarı İhtiyacı Kuramı

Yönetim ve organizasyon araştırmalarında ele alınan ihtiyaç kuramlarının genelinde de, insanların karşılaması gereken ihtiyaçlarının her bireyde benzer özelliklere sahip olduğu varsayımı söz konusuyken, McClelland (1961) bireyler arası farklara odaklanmıştır. Murray’ın (1938: 123–124) motivasyon kuramına göre insanların ihtiyaçları farklı düzeylerdedir. McClelland ve meslektaşları (1953: 67–74) ve Atkinson, Murray’ın (1938: 123–124) kuramına dayanarak, bireylerin çeşitli ihtiyaçlarının düzeylerine bağlı olarak davranışa motive olduğunu belirtmişlerdir (Akt:Antalyalı ve Bolat, 2017: 86)[40].

Başarı güdüsü kuramına göre, bir işyerinde çalışanların ihtiyaç hissettikleri gereksinimler doğrultusunda seçme ve yerleştirme yapılırsa, çalışan motivasyonu için gerekli ortam sağlanabilir. Örneğin, başarısını gösterme ihtiyacı yüksek olan bir çalışan, bu ihtiyacını karşılayabileceği bir iş ortamına yerleştirilirse, çalışanın gereksinim duyduğu ortam sağlanarak, çalışanın bilgi ve yeteneklerinin iş ortamına yansıtması sağlanabilir (Koçel, 2007: 491).Mcclelland, üç çeşit gereksinimin motive ettiğini belirtmiştir (Paşamehmetoğlu ve Yeloğlu, 2013: 147)[41]:

Başarı gereksinimi; McClelland başarı gereksinimini; “iyi iş yapma ya da bir kusursuzluk standardıyla rekabet etmenin önemli olduğu eylemlere yönelme” olarak tanımlamıştır. Araştırmalar yüksek başarı güdüsüne sahip olan bireylerin belirli şekillerde hareket etme eğiliminde olduklarını göstermekte dedir (Özer ve Topaloğlu, 2008: 95–96)[42].

Bağlılık gereksinimi: İnsanın sosyal bir varlık olmasından dolayı, diğer bireylerle ilişki içerisinde olmasını vurgulamaktadır. (Eren, 2004: 453)[43]. McClelland’a (1985: 349) göre; yüksek düzeyde bağlılık gereksinimi olan bireyler, diğer bireylerle olan ilişkilerine önem göstermektedirler. Başka bireyler tarafından sevilmeyi isteyen bu bireyler, aynı zamanda herkesin birbiri ile geçinmesini isterler.

Güç (erk) gereksinimi; başkalarını etkilemek için kullanılan araçları denetleyerek, bireyin doyuma ulaşma eğilimi olarak tanımlanmaktadır. Yüksek güç gereksinimi içinde olan bireyler, kendi çevrelerini, finansal ve maddi kaynaklarını, bilgiyi ve diğer insanları kontrol altına alma arzusu göstermektedirler .

2.2.Motivasyonda Süreç Kuramları

Süreç kuramlarına göre “gereksinimler” bireyi davranışa sevk eden faktörlerden yalnızca biridir.Süreç kuramları araştırmalarında güdüleme olgusunun içerik yani enerjiyle ilgili kısmı üzerinde durmamakta bunları var olarak kabul etmektedir(Tınar, 1988; 9).Ayrıca ihtiyaçlar oldukça kişiselleşmiştir ve her bir kişi için zamanla değişim gösterebilmektedir. Dolayısıyla süreç kuramları, bu güdülerin gücünü etkileyen olaylar üzerine daha güçlü bir şekilde durarak, bir güdüyü belirli bir davranış örüntüsüne dönüştüren zihinsel süreçler üzerine odaklanmaktadır.

Süreç kuramları motivasyon yaratan dinamik değişkenler arasındaki ilişkiyi tanımlamaya çalışmaktadır.Bu kuramlar davranışın daha çok nasıl başlatıldığı, yönetildiği ve sürdürüldüğü ile ilgilidir. Süreç kuramları gerçek motivasyon sürecine önem vermektedir(Mullins, 2002; 426).

Gereksinim kuramları bazı süreçsel eğilimler gösteren özellikleri taşımaktayken, aynı şekilde süreç kuramları da bazı güdüsel özellikleri taşıyan boyutları içerebilmektedir. Bunula birlikte motivasyon konusunda belirli bir formülasyona gidebilmek açısından gereksinim ve süreç şeklinde bir ayrımına gitmek gerekmektedir.Sonuç olarak gereksinim ve süreç kuramları, birbirlerine karşı zıt olmaktan ziyade tamamlayıcı bir özellik göstermektedirler.

2.2.1. Porter ve Lawler’in Beklenti Kuramı

Bu teoride Vroom’un modeli temel alınarak birkaç ilave getirilmektedir. Beklenti ve Valens tarafından kişinin motivasyonunun etkilendiği kabul edilmekte ancak bunlara ilave olarak yetenek ve niteliklerin ve rol algısının motivasyon ve performansı oluşturucu unsur olarak ilave etmektedir. Yani kişi gerekli bilgi, yetenek ve özelliğe sahip değilse bu özellikleri kazanmadan ne kadar çabalarsa çabalasın başarı elde edemeyecektir. Diğer husus ise rol, yani kişiden beklenen davranış şeklidir. Her bir kurum üyesi, motivasyon ve sonucunda da performansı elde edebilmesi ve rol çatışmasının yaşanmaması için, uygun bir rol anlayışına sahip olması gerekir (Gallagher, 2002: 469–470)[44].

2.2.2. Adams’ın Ödül Adaleti ve Eşitliği Kuramı

Adams tarafından geliştirilen eşitlik teorisi, kişilerin devamlı kendilerini diğer çalışanlarla alınan ücret, maş, terfi, statü gibi konularda özellikle aynı düzeyde olduğu kişilerle kıyasladığı algısına dayanır. Bu karşılaştırma sonucunda ulaştığı eşitsizlik unsuru kişiyi motive eder ve konuyu giderici davranışta bulunur (Tucker, 2002: 138)[45].

2.2.3. Locke’un Amaç Saptama Kuramı

Edwin Locke tarafından ileri sürülen teoriye göre, kişi erişilmezi zor ve yüksek bir hedef belirlediğinde daha basit elde edilebilecek hedef belirleyene nazaran daha fazla motive olarak daha fazla performans sergileyecektir. Locke hedef belirlemenin çalışanların performansını ve iş tatminini artırdığını düşünmektedir (Bowdıtch,1997)[46].

2.2.4. Koşullanma Kuramı

J. B. Watson’a göre, insanlar yaşamları boyunca belirli bir uyarıcıya az çok kestirilebilir bir biçimde tepki göstermeye koşullanmaktadır. Ona göre, çevre, yeteri kadar kontrol edilebildiği taktirde psikoloğun bir çocuğu istediği gibi bir yetişkin haline dönüştürebilmesi mümkündür. Bunun, çocuğun kalıtsal yetenekleri, zekası ya da ailesinin etkisini tamamen göz ardı edilerek yapılabileceğini söylemiştir (Burger, 2006; 513)[47].

Koşullanma kuramı iki kısımda ele alınmaktadır. Birincisi “klasik koşullanma”, ikincisi ise “edimsel koşullanma”dır. Klasik koşullama, I. Pavlov’un köpeklerle gerçekleştirdiği labaratuvar deneylerindeki çalışmalarına dayanırken, edimsel koşullama, E. Thorndike’in kediler üzerinde ve B. F. Skinner’in ise fareler üzerinde geçekleştirmiş olduğu laboratuar çalışmalarının sonuçlarına dayanmaktadır.

2.2.4.1.A. Pavlov’un Klasik (Tepkisel) Koşullanma Kuramı

Rus fizyolog Ivan Pavlov, hayvanların çevrelerindeki uyarıcılara tepki vermeyi öğrenebileceklerini, bunun için uyarıcıların daha önceden tepki gösterilmiş olaylarla birlikte kullanılması gerektiğini öne sürmüştür. Bu sürece Klasik (tepkisel) Koşullanma adını vermiştir (Burger, 2006; 511).

Kurama göre klasik koşullanma, zaten var olan bir uyarıcı ilişkisiyle başlamaktadır. Klasik koşullanma deneylerinde Pavlov, uyarıcı-tepki ilişkisi için yemek ve salya salgılama ikilisini kullanmıştır. Laboratuvarındaki aç köpeklere et tozu vermiş (uyarıcı) ve salya salgıladıklarını (tepki) görmüştür. Pavlov et tozuna koşulsuz uyarıcı, salya salgılamasına da koşulsuz tepki adını vermiştir. Sonra Pavlov koşulsuz uyarıcıyı, yeni, koşullu bir uyarıcıyla birlikte kullanmıştır. Köpeklere et tozunu her gösterdiğinde bir zile basmıştır. Et tozunu ve zil sesini birkaç kez birlikte kullandıktan sonra Pavlov, et tozu vermeden sadece zile basmıştır. Köpekler zil sesini duyduklarında, et tozu verilmese de salya salgılamaya başlamıştır (Burger, 2006; 517).

John B. Watson klasik koşullanmayla, bir kişinin duygularının da kontrol edilebileceğine inanmıştır. Küçük Albert isimli deneyiyle oldukça tanınmıştır. Albert isimli bir çocuğa klasik koşullanma uygulanarak farelere karşı korku duyması sağlanmıştır. Buna göre klasik şartlanma ile Albert’in duyguları kontrol edilerek, onun belli korku ve tepkileri öğrenmesi sağlanmış, sonrasında ise bu duyguları düzeltilerek tekrar eski haline getirilmiştir. Watson’a göre insanların geliştirdiği çoğu korkunun temelinde şartlanma bulunmaktadır.

Uyarıcılar ve yaşadığımız olaylar genelde çevremizdeki başka şeylerle beraber rastgele eşleştiği için davranışlarımızı etkileyen uyarıcı-tepki ilişkilerinin çoğundan haberdar olmamaktayız. Araştırmalar yiyecek, giysi, arkadaş seçimimizin bile bu süreçle belirleneceğini söylemiştir (Burger, 2006; 518).

Pavlov köpeklerine sadece zil sesi vermeye başladığında; köpekler gittikçe daha az salya salgılamaya başlamış ve en sonunda salgılamayı bırakmışlardır. Koşullu uyarıcı-tepki ilişkisinin dereceli bir şekilde ortadan kaybolmasına “sönme” adı verilir (Burger, 2006; 518).

Belirli bir uyarıcıya koşullanan tepki, ilk uyarıcıya benzer diğer uyarıcılar verildiğinde de ortaya çıkarsa bu duruma “genelleme” adı verilir. Genelleme sayesinde daha önce karşılaşmadığımız yeni uyarıcılara, daha önceden öğrendiğimiz uyarıcılara benzerlik derecesine göre tepkide bulunuruz. Ses, dokunma, koku, ışık, renk, tat gibi değişik uyarıcılarla yapılan denemeler, genelleme ilkesinin duyu organlarının tümü için geçerli olduğunu göstermiştir (Cüceloğlu, 2008; 142)[48].

“Ayırt etme” ise, genellemenin bir anlamda karşıtıdır ve aynı zamanda onu tamamlayan bir süreçtir. Genelleme benzerliklere yapılan bir tepkidir, ayırt etme ise farklılıklara yapılan bir tepkiyi ifade eder. Seçici pekiştirme ve söndürme yöntemleriyle ayırt etme tepkisi ortaya çıkartılmaktadır. Örneğin bir çocuk köpek tarafından ısırılırsa, önce bütün köpeklerden korkmaya başlar; bu aşamada bir genelleme mevcuttur. Bir süre sonra çocuk yalnızca kendisini ısıran türden sahipsiz köpeklerden korkmaya ve diğer ev köpeklerinden korkmamaya başlar; bu aşamada ayırt etme ortaya çıkmaktadır (Cüceloğlu, 2008; 143).

2.2.4.2.B. Edimsel (işlemsel) Koşullanma Kuramı

Pavlov’un Rusya’da klasik koşullanma deneyleri yaptığı sırada, Amerikalı psikologlar da ilişki aracılığıyla öğrenme üzerinde araştırmalar yapmıştı. Buna göre Edward Thorndike kedileri “bulmaca kutuları”na koyuyordu. Kutudan kaçıp balığa ulaşmak için aç kedilerin birtakım eylemleri gerçekleştirmesi gerekiyordu. Çok geçmeden kediler ödül almak için ne yapmaları gerektiğini öğrendi. Bu gözlemler Thorndike’in (1911) “etki yasası”nı formülleştirmesine yardımcı oldu. Yani, doyurucu sonuçlara yol açan davranışların tekrar edilmesi olasılığı artar, böyle bir sonuca yol açmıyorsa tekrar edilme olasılığı azalır (Burger, 2006; 519).

Uyaran-tepki koşullanmasında, (“zilin çalınması-ağzın sulanması” örneğinde olduğu gibi) koşullu uyaranlar davranıştan (koşullu tepki) önce gelmekte, davranışı canlandırmaktadır. Ama Skinner’e göre bu gibi davranışlar daha çok tepkilerle (refleks) ilgilidir. Oysa davranışlarımızın çoğu öğrenilmiş davranışlar olup işlemsel davranışlardır. Skinner’in deney odasında fareler ve güvercinlerle yaptığı deneylerde, bir kola bastığı zaman yiyecek bulmasını öğrenen bir farenin davranışı işlemsel bir davranışa, farenin kola basmayı öğrenmesi de işlemsel koşullanmaya örnektir. “İşlemsel denmesinin nedeni, hayvanın çevre üstünde bir “işlemde” bulunarak pekiştirme elde edebilmesidir. Uyaran-tepki koşullanmasında önce çevreden bir uyaran gelmekte, sonra bir tepki doğmaktadır. Buradaysa örgenlik önce bir davranışta bulunarak çevrede değişikliklere yol açmaktadır (Onaran, 1981, 262).

Edimsel koşullanma, zaten varolan bir uyarıcı-tepki ilişkisiyle başlayan klasik koşullanmadan farklı olarak, organizmanın (insan ya da hayvan) kendiliğinden yaptığı davranışlar üzerinden başlar (Burger, 2006, 520). Edimsel koşulanmanın klasik koşullanmadan temel farkı (ve dezavantajlarından biri), davranışın ancak ortaya çıkmasından sonra pekiştirilebilmesidir.

Verplanck 1955 yılında gerçekleştirdiği bir deneyde üniversite öğrencileriyle onların haberleri olmaksızın bir deney gerçekleştirmiştir. Buna göre öğrenciler deneyden habersiz şekilde araştırmacıyla konuşmuşlar ve bu süreçte araştırmacı, öğrencilerin kullandıkları belirli tür cümleleri pekiştirmiş, diğer cümleleri pekiştirmemiştir. Öğrenci, “Kanaatımca,” “Öyle zannediyorum ki,” “Bana öyle geliyor ki,” şeklinde başlayan cümleler kullandıklarında araştırmacı “Evet haklısınız,” “Bana da öyle görünüyor,” “Gerçekten dediğin gibi,” şeklinde cevaplarla öğrencilerin ifadelerini pekiştirmiştir. Pekiştirme devresinden sonraki söndürme devresinde ifadelerden sonra araştırmacı hiçbir şey söylememiştir, sessiz kalmıştır. Pekiştirme devresinde deneklerin kişisel görüş belirten ifadelerinde anlamlı bir artma olmuş, sönme devresinde ise aynı tip ifadelerde bir düşüş görülmüştür. Ancak bu sonuçlar, öğrencilerin deneyin farkında olduğu durumlarda gözlenmemiştir (Cüceloğlu, 2008; 153).

Edimsel koşullanma, davranışın sıklığını etkileyen sonuçlarla ilgilenir. Ardından gelen bir davranışın sıklığını arttıran sonuca pekiştirme, azaltana ise cezalandırma denir. Bir sonucun pekiştirici ya da cezalandırıcı olup olmaması kişiye ve duruma göre değişir. Eğer açsanız, çilekli dondurma bir pekiştireç olabilir; ancak çilekli dondurmayı sevmiyorsanız ya da hastaysanız dondurma ceza işlevi görür (Burger, 2006; 520).

2.2.5. Nedensellik Yükleme/Atfetme Kuramı

Fritz Heider (1958), insanların davranışı açıklamada nasıl bir yöntem izlediklerini inceleyen ilk sosyal psikologdur. Heider, her insanın davranışı açıklamada kullandığı bir genel kuramı olduğuna inanmıştır ve buna naif psikoloji adını vermiştir.

Heider’e göre insanlar atıflarda bulunarak iki temel gereksinimlerini gidermektedir: tutarlı, dengeli bir dünya görüşüne sahip olabilmek ve çevreleri üzerinde kontrol elde edebilmek. Bu gereksinimleri giderebilmenin bir amacı, insanların nasıl davranacaklarını öngörmektir. Eğer insanların neden belirli şekillerde davrandıkları açıklanabilir ve sonrasında nasıl davranacakları öngörülebilinirse bu, insanların dünyayı daha tutarlı ve kontrol edilebilir olarak algılamalarına neden olacaktır (Kağıtçıbaşı, 1999; 228)[49].Heider (1958) iş performansının, bireyle ilgi yetenekleri belirten “kişisel güç” ile dışsal çevrenin özelliklerini içeren “çevresel güç” arasındaki dengeye dayandığını ileri süren ilk kişidir. Kişisel gücün kilit unsurları; “yetenek” ve “çaba” olarak belirtilebilirken, çevresel gücün kilit unsurları ise; “işin zorluğu” ve “şans” olarak belirtilmektedir. Kasıtlı bir eylemin başarı ya da başarısızlığı bu yetenek, çaba, işin zorluğu ve şans arasındaki ilişkilere dayanmaktadır.

Kişisel Güç = Çaba ve yetenek

Dışsal Güç = İşin güçlüğü ve şans

Birey giriştiği bir işin nedenlerini ya kendinde ya da çevresinde aramaktadır. Acaba bu açıdan bireyler arasında bir ayrım yapılabilir mi? Başka bir deyişle, kimi bireyler giriştikleri bir işten elde ettikleri sonuçları daha çok kendilerinden, kimileri de daha çok çevrelerinden kaynaklanan etmenlere bağlamak eğiliminde olabilirler mi? (Onaran, 1981; 219).Julian Rotter, kişilerin kendi yaşamlarını denetleyebilme güçleri bakımından birbirlerinden farklılıklar gösterdiklerini gözlemlemiştir (Cüceloğlu, 2003; 421). Rotter’e (1966) göre kişi, bir olayın sonucunu ya kendi kontrolü ve kavrayışı içinde ya da kontrolünün ötesinde olarak algılamaktadır. Buna göre “içsel” yönelimli bir kişi, sonuçları yeteneği, çabası ya da becerileri ile etkileyebileceğine inanırken, “dışsal” yönelimli bir kişi ise, kontrolünün dışındaki güçlerin olayların sonuçlarını belirlediğine inanmaktadır.

Rotter’ın içsel-dışsal kontrol odağı ölçeği, Carl Jung’un çalışmasından gelişmiştir. “Psikolojik Tipler (1923)” eserinde Jung, kişilikteki iki karşı eğilimi tanımlamıştır: İçe dönük ve dışa dönük. Her iki eğilimde tüm insanlarda mevcut durumda bulunurken, biri diğerine göre daha başat olarak şekillenmektedir.

Rotter’ın I-E Ölçeği (Internal–External Scale) (1966), 29 maddelik iki seçenekli ifadelerden oluşan ve içsel-dışsal düzeyini ölçmek için kullanılan bir ölçektir. Her bir cevaplayan kişinin puanı bu ölçekte, 0’dan 23’e uzanan bir potansiyel dağılıma sahiptir. Altı dolgu madde, anketin amacını maskelemede kullanılmıştır. Bu yüzden, 23 puanlı olması, aşırı derecede dışsal ve 0 puan olması ise aşırı derecede içsel puana denk düşmektedirRotter geliştirmiş olduğu boyutun bir ucuna içten denetimlilik (internal locus of control) ve diğer ucuna da dıştan denetimlilik (external locus of control) adını vermiştir (Cüceloğlu, 2003; 421). İçsel ölçek (I — Internal Scale) kısmı, kişilerin kendi yaşamlarının kontrolüne sahip olduğuna inandıklarını gösteren boyutu ölçerken; Dışsal ölçek (E — External Scale), kişilerin kendi yaşamlarının kontrolüne sahip olmadıklarına inandıklarını gösteren boyutu ölçmektedir (Forte, 2005; 65)[50].

Rotter’ın (1966) teorisinde bireylerin kontrol odağı içsel/dışsal olarak çeşitlenmektedir, fakat çeşitli araştırmalar (Wong ve Sproule, 1984), “içsel” ve “dışsal” ayrımı, boyutlara ayırarak çalışılmasının gerektiğini öne sürmektedir. Kontrol odağının bu yeni konsepti, içsel ve dışsal kontrolü bağımsız iki boyut olarak ele almaktadır, o nedenle farklı ilişki türü bu iki boyut arasında var olabilmektedir. Ayrıntılı şekilde dışsal kontrol, pozitif ya da negatif kontrol olarak gözlenebilmektedir. Pozitif dışsal kontrol, kişisel kontrol ile birlikte çalışıp onu desteklerken, başarı beklentisini arttırmaktadır. Negatif dışsal kontrol, kişisel kontrolü engeller ya da sınırlandırırken, başarı beklentisini azaltmaktadır (Littunen, 2000; 296)[51].

3. KAYNAKÇA

[1] Pardee, R. L. (1990). Motivation Theories of Maslow, Herzberg, McGregor & McClelland. A Literature Review ofSelected Theories Dealing with Job Satisfaction and Motivation.

[2] TOSİ, H. L.; Rizzo J. R. ve Carroll S. J. (1990), Managing Organizational Behavior, Harper& Row Publishers, Second Edition, USA.

[3] MULLİNS, L. J. (2002), Management and Organisational Behaviour, PrenticeHall Sixth Edition, UK.

[4] Anık, C.(2000). Siyasal İkna. (1.Basım). Ankara: Vadi Yayınları.

[5] Karadoğan Doruk, E. (2015). İknanın Sosyal Psikolojisi(Temel Kavram ve Kuramlarıyla). İstanbul: Der Yayınları.

[6] Ercoşkun, M. H. ve Nalçacı, A. (2005). Öğretimde psikolojik ihtiyaçların yeri ve önemi. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, (II), 253–270.

[7] Kartal, M. (2003). Polis Okulu Öğrencilerinin Psikolojik ihtiyaçları. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi, Erzurum.

[8] Reiss, S. (2004). Multifaceted nature of ıntrinsic motivation: The theory of 16 basic desire. Review of General Psychology, 8(3), 179–193.

[9] White, R. E. ve Pierce, B. D. (2000). On Maslow, monkeys, and evolution. The Academy of Management Review, 25(4), 697–699.

[10] Gawel, J. E. (1997). Herzberg’s theory of motivation and Maslow’s hierarchy of needs. Practical Assessment, Research & Evaluation, 5(11), 1–3.

[11] Brenner, V. C., Carmack, C. W. ve Weinstein, M. G. (1971). An empirical test of the motivation-hygiene theory. Journal of Accounting Research, 9(2), 359–366.

[12] Bouzenita, A. I. ve Boulanouar, A. W. (2016). Maslow’s hierarchy of needs: An Islamic critique. Intellectual Discourse, 24(1), 59–81.

[13] Dennis, L. J. ve Powers, J. F. (1974). Dewey, Maslow, and consummatory experience. The Journal of Aesthetic Education, 8(4), 51–63.

[14] Saeednia, Y. (2011). Generating a scale measuring hierarchy of basic needs. Procedia Social and Behavioral Sciences, 15, 3084–3094.

[15] Ventegodt, S., Merrick, J. ve Andersen, N. J. (2003). Quality of life theory III. Maslow revisited. The Scientific World Journal, 3, 1050–1057.

[16] Chung, K. H. (1969). A Markov chain model of human needs: An extension of Maslow’s need theory. The Academy of Management Journal, 12(2), 223–234.

[17] Adler, S. (1977). Maslow’s need hierarchy and the adjustment of ımmigrants. The International Migration Review, 11(4), 444–451.

[18] Maslow, A. H. (1943). A theory of human motivation, Psychological Review, 50(4), 370–396.

[19] Dye, K., Mills, A.J. ve Weatherbee, T. (2005). Maslow: Man ınterrupted: reading management theory in context. Management Decision, 43(10), 1375–1395.

[20] Smith, G. R., Gregory, T. B. ve Pugh, R. C. (1981). Meeting student needs: Evidence for the superiority of alternative schools. The Phi Delta Kappan, 62(8), 561–564.

[21] Milheim, K. L. (2012). Toward a better experience: examining student needs in the online classroom through Maslow’s hierarchy of needs model. MERLOT Journal of Online Learning and Teaching, 8(2), 159–171.

[22] Taormina, R. J. ve Gao, J. H. (2013). Maslow and the motivation hierarchy: Measuring satisfaction of the needs. The American Journal of Psychology, 126(2), 155–177.

[23] Berl, R. L, Williamson, N. C. ve Powell, T. (1984). Industrial salesforce motivation: A critique and test of Maslow’s hierarchy of need. The Journal of Personal Selling and Sales Management, 4(1), 32–39. Brenner, V. C., Carmack, C. W. ve Weinstein, M. G. (1971). An empirical test of the

[24] Zakaria, M. ve Malek, N. A. A. (2014). Effects of human needs based on the ıntegration of needs as stipulated in Maqasid Syariah and Maslow’s hierarchy of needs on zakah distribution efficiency of asnaf assistance business program. Jurnal Pengurusan, 40, 41–52.

[25] Zalenski, R. J. ve Raspa, R. (2006). Maslow’s hierarchy of needs: A framework for achieving human potential in hospice. Journal of Palliative Medicine, 9(5), 1120–1127.

[26] Benson, S. G. ve Dundıs, S. P. (2003). Understanding and motivating health care employees: Integrating Maslow’s hierarchy of needs, training and technology. Journal of Nursing Management, 11, 315–320.

[27] Zalenski, R. J. ve Raspa, R. (2006). Maslow’s hierarchy of needs: A framework for achieving human potential in hospice. Journal of Palliative Medicine, 9(5), 1120–1127.

[28] Urwiler, R. ve Frolick, M. N. (2008). The IT value hierarchy: Using Maslow’s hierarchy of needs as a metaphor for gauging the maturity level of ınformation technology use within competitive organizations. Information Systems Management, 25(1), 83–88.

[29] Sengupta, S. S. (2011). Growth in human motivation: Beyond Maslow. Indian Journal of Industrial Relations, 47(1), 102–116.

[30] Podeschı, R. L. ve Podeschı, P. J. (1973–74). Abraham Maslow: On the potential of women. Educational Horizons, 52(2), 61–64.

[31] Koçel, T. (2005). İşletme Yöneticiliği, Arıkan Yayınları (10. Baskı), İstanbul.

[32] Çetinkanat, C. (2000). Örgütlerde Güdülenme ve İş Doyumu, Anı Yayıncılık, Ankara.

[33] Onaran, O. (1981). Çalışma Yaşamında Güdülenme Kuramları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara.

[34] Tınaz, P. ( 2005). Çalışma Yaşamından Örnek Olaylar, Beta Kitap, İstanbul.

[35] Şimşek, Ş. (1995). Yönetim ve Organizasyon, Konya.

[36] HERZBERG, F., (1965). The New Industrial Psychology, Industrial and Labor Relations Review, Cornell University, School of Industrial and Labor Relations, 18(3). ss.364–376.

[37] DAVİS, Keith. (1984). İşletmede İnsan Davranışı, Örgütsel Davranış. (Çev: Tosun, K. vd.) İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayını: İstanbul.

[38] SABUNCUOĞLU, Zeyyat ve TÜZ, Melek (1996). Örgütsel Psikoloj, Ezgi kitabevi yayınları.

[39] ATAMAN, Göksel (2001). İşletme yönetimi Temel Kavramlar ve Yeni Yaklaşımlar, Türkmen kitabevi, İstanbul.

[40] Antalyalı, Ö. L., & Bolat, Ö. (2017). Öğrenilmiş ihtiyaçlar bağlamında temel motivasyon kaynakları (TMK) Ölçeğinin geliştirilmesi, güvenilirlik ve geçerlik analizi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 17, (1), 83–114.

[41] Paşamehmetoğlu, A. ve Yeloğlu, O. H. (2013). Örgütsel Davranış. İstanbul: Beta Basım.

[42] Özer, P. ve Topaloğlu, T. (2008). Motivasyonda Kapsam Kuramları, Liderlik ve Motivasyon (Ed. Serinkan C.), Ankara: Nobel Yayıncılık.

[43] Eren, E. (2004). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi. İstanbul: Beta Basım.

[44] GALLAGHER, Kevin Ed Rose, Bob, McClelland, John Reynolds, Steve Tombs (2002), People In Organisations, America: Open Learning Foundation Enterprises Ltd.

[45] TUCKER, Mary L. ANNE M. MCCARTHY, DOUGLAS A. BENTON, (2002), The Human Challenge Managing Yourself and Others In Organization, New Jersey: Prentice Hall

[46] BOWDITCH, J.L. ve A.F. BUONO, (1997), A Primer on Organizational Behavior, New York: John Wiley & Sons, Inc., U.S.A.

[47] Burger, J. M. (2006). Kişilik (çev. İD Erguvan Sarıoğlu). İstanbul: Kaknüs Yayınları.

[48] Cüceloğlu, Doğan, İletişim Donanımları ‘Keşke’siz Bir Yaşam İçin İletişim, 29. Basım, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2008.

[49] Kağıtçıbaşı,Ç. ve Cemalcılar, Z.(2014) Dünden Bugüne İnsanlar:Sosyal Psikolojiye Giriş. Istanbul:Evrim Yayınevi

[50] FORTE, A. (2005). Locus of Control and the Moral Reasoning of Managers, Journal of Business Ethics, 58: 65–77.

[51] LİTTUNEN, H. (2000). Entrepreneurship and Characteristics of the Entrepreneurial Personality, International Journal of Entrepreneurial Behaviour& Research, Vol. 6, 2000, 295–309.

--

--

No responses yet